Bugün birçok kişinin hayal ettiği merak ettiği meslek spor muhabirliği. Çünkü bir yıl boyunca o futbolcuyu görmek için hayal kuran genç adamlar televizyondan izler ve bakar. Spor muhabirliği ayrıca popüler bir meslektir. Sizi herkes tanır ve o mesleğe hayal duyulur ama güzellikleri olduğu gibi zor yanları da vardır. İşte dışı sizi, içi işi yapanı yakan muhabirlerin yaşadıklarının minik, sadece kısa bir görünümü. Söyleşide; birlikte aynı deplasmanlarda yolculuk yaptığımız, bazen rekabet ettiğimiz, insan olarak çok kıymetli iki isim: Ahmet Selim Kul ve Veli Yiğit…
Ufuk Kaan Karacan: Spor muhabirliği keyifli bir meslek. Kimsenin bilmediği tanık olmadığı şeylere tanık oluyorsunuz. Bunların bir kısmını gerek vicdani, gerek değerler doğrultusunda yazıyorsunuz. Sevdiğiniz sevmediğiniz takımlar şampiyon olduğunda ona göre seviniyorsunuz. Ve birçok yazar spor muhabirliği ile başlamış. Ahmet senin mesleğe başlangıç nasıl oldu ?
Ahmet Selim Kul : Şans ciddi anlamda önemli ve benimki yaver gitti. Tamamen tesadüfler silsilesi ile buralara geldik. Bir arkadaşım şöyle demişti gazetede: ‘Avrupa haberlerini takip edebilecek, dünya futbolunu takip edebilecek, İngilizcesi olanı haberler yazabilecek biri lazım.’ Tabi stajyer gibi başta. Gittik koşturduk; başladık. Şu çok önemli; bu meslekte kimse sana ‘Ben bu gece kalayım mı? ‘ dediğinizde, ‘ Kal’ demez ama kalmanız gerekiyor. Orada bir adım daha ileri gidebilmen için.
Oradaki arkadaşım Fenerbahçe muhabiriydi; ayrıldı ve boşta kaldı. Ben de geçmişten Fenerbahçe camiasından bir çok ismi tanırım ederim. Müdürüm –sağolsun- Halil Özer bana böyle bir şans verdi; buralara geldik . Biraz da kısmet olması gerekiyor. Hep söylerim : televizyon ve gazete arasında fark var. Bizim işin en sıkıntı yönü fiziksel değil daha çok zihinsel oluyor. Bir haber yaparken çok fazla denge gözetiyorsunuz.. Muhabirliğe başladığımda arkadaşlarım bana; ‘Pazar da mı işe gidiyorsun? Diyordu. Ben de; ‘Pazartesi gazete çıkmıyor mu?’ diyordum. Yani bizim işler her an var ve beklemiyor.
Ufuk Kaan Karacan: Veli bir de senin hikayeni dinlemek isteriz. Zira muhabir olmak isteyen, bu işe meraklı çok genç var. Ancak şunu da merak ediyorum; bir yandan hayatını idame ettirirken; diğer yandan elde telefon sürekli son dakika haberi vermek için çabalamak nasıl bir mesai anlayışı getiriyor?
Veli Yiğit : Bence kurum anlayışı. Biraz da o kurumun spor bölümünün müdürüyle de ilgili olduğunu düşünüyorum. Çünkü kurumun reyting kaygısı vardır, son dakikaları girme kaygısı vardır. O zaman ciddi bir baskı altındasın; aman başkası girmesin gözün sürekli diğer kuruluşlarda. Yani yöneticilerle ilişkilerini iyi tutman gerekiyor kulüp muhabiriysen. Sürekli olarak irtibatta olman gerekiyor; en kötü ihtimalle 2-3 dakika zaman aralığı olsun.
Tabi reyting kaygısı olmayan kurumlarda durum daha farklı. Muhabirleri çeşit çeşit ayırabilirim. Yani kimisi bu tip kurumlarda çalışanlar. Biraz daha baskı altında anlayışı biraz daha farklı reyting kaygısı olmayan kurumların muhabirleri daha farklı anlayışla olaya yaklaşıyor yayınlar yapıyor. Dolayısıyla ben bunları böyle ayırıyorum. İşin asıl boyutuna gelecek olursak; gerçekten zor bir meslek .Belki zaman zaman biz de söylüyoruz; imkan olsa da farklı işler yapsak diye. Tabi ki şanslı noktalarımız da vardır ama kolay olmadığı kesin. İş biraz da insanın kendisinde bitiyor , kendini geliştirmekle alakalı. Ben iletişim mezunuyum ama ‘İletişim mezunu olmayan, işletme okuyanların ne işi var bu meslekte ?’ olayına da katılmıyorum.
Ben işletme yaparken de bu mesleği yapmayı düşünüyordum. Tam o sırada Türkiye’de özel spor spikerliği kursu açıldı. Okul bitince tabi evi boşaltmak zorunda kalıyorsun. Ben her hafta sonu Kütahya’dan gittim geldim. Ailem destek verdi.. Sonrasında spikerlik kursunun bitimine doğru bütün kuruluşlara CV veriyorum. Evde mektup yazmışım; mektubun üst başlığı ‘Ben hazırım!’ Ne geçmişim var ki benim ? TV8’e gittim. İnsan kaynaklarına yönlendirdiler, spor servisini göremiyorum. Zaten oraya ulaşamıyoruz. Tam gittim, hemen arkadaki dosyadan çıkarttım o mektubu. Formları doldurdum, o mektubu kimse görmeden koydum. Ertesi gün Fikret Engin aradı görüşmeye çağırdı.
Fikret Engin ve Murat Özarı karşıma geçtiler dediler ki; ‘Anlat bakalım Liverpool’un kalecisi kim? Üstüne biraz sohbet. Potansiyelimi anlamaya çalışıyorlar. Sonra bakıyorsun; hazır değilsin! Yabancı dilimi sordular. İngilizcem, Almancam var. Kalemimin de iyi olduğunu söyledim. ’İyi bakalım, otur bir tanıtım yaz.’ dediler. İlk gün Seri A’nın tanıtımlarını yazdım ve yayınlandı. Heyecanlandım, yazdığım metni ekranda görüyorum. Sonra beğendiler, editör olarak başladık. Ardından gece gündüz çalışarak devam ettik. Hani derler ya; gece gündüz serviste yattım, çalıştım, sabahladım. Benim de tam olarak öyle oldu.
Ahmet Selim Kul : Dediğim gibi; kimse size kal demez. Kimseden böyle bir şey duyamazsınız. Ama sen kalacaksın, fazla mesai harcayacaksın, kafanı her yerden sokacaksın. Sen bir şeyler yapmak istemezsen, kimse seni kolundan tutup götürmüyor. Zorlayacaksın çünkü yelpaze geniş.
UKK: Özellikle transfer döneminde haber kaynağınız ne oluyor, habere ulaşma yollarınız neler oluyor?
Ahmet Selim Kul : O pencere aslında çok geniş. İnsanlar direkt şunu söylüyor: ‘Abi futbolcudan mı duydun, yönetimden mi haber aldın?’ Aslında bir transferin bir sürü etkeni var. Menajeri, tanıdığı, kardeşi var; buraya kadar gidiyor işler. Menajer Türkiye’ye geldiğinde uçağa biniyor, bir şekilde haberler geliyor. Artık bir de imkanlar çok gelişti. Teknoloji her an her yerde. Sosyal medya çok acayip bir yer oldu. Futbolcu bir yere geliyor, gidiyor ya da insanlar havaalanında görüyor, tak fotoğraf çektiriyor; görüyorsun araştırmaya başlıyorsun. Bir yere odaklanmamak lazım.
Ben şöyle bir parantez açayım. En çok ses getiren haberler genelde ilginç bir tesadüfün sonunda, ilginç bir yerden ortaya çıkıyor. Güzel haberlerin size ulaşma hikayesi daha farklı olur. Mesela bir restoranda yemek yerken yandaki birinden bile size bilgi gelebiliyor.
UKK: Bazen de transferin bittiğini birinci ağızdan öğreniyor ya da doğrulatıyorsun. Ancak yine de son dakika iş yatıyor ve hedefte sensin !
Ahmet Selim Kul : Gerçekten öyle. Ödeme planından taksitlere kadar her şey konuşuluyor. Bundan sonrasını gazeteci iş bitti diyerek veriyor. O andan itibaren, resmi imza gelene kadar bir gün bize; üç gün gibi geliyor. (Gülüyor) Sen habere imzanı atıyorsun ama bir bakmışsın; futbolcu imzayı atmamış, vazgeçmiş. Sonra hedefe sen oturuyorsun. İşte bu nedenle, belki fiziksel açıdan zor bir işimiz yok ama zihinsel olarak gerçekten çok zor.
UKK : Kendi aranızda da rekabet içindesiniz. Tamam iyi arkadaşsınız ama bir atlatma durumu var. Bu da başka sıkıntılar yaratıyor değil mi ?
Veli Yiğit : Ben haberi kimin önce verdiğine pek takılmam. Saygı olduktan sonra tatlı rekabette sorun görmüyorum. Ahmet’e de şöyle bir ilave yapayım. En çok haber veren genelde taraftar oluyor. Bir yerde bir özçekim yapıyorlar, biz de onlara doğrulatmaya çalışıyoruz artık. Nani’nin Türkiye sınırlarına girdiği andan itibaren sosyal medyada yaşananları hatırlayın.
Ahmet Selim Kul : Sosyal medyadan dilimizin yandığı da oluyor. Nani’nin transfer olduğu dönemde, menajeri İstanbul’a geldi. Haberi bana ulaştı. Ertesi gün gideceğim, fotoğrafları çekeceğim ve sadece bizde haber olacak. Nani’nin iki menajeri geliyor. Ortaklarından biri, ekmeği kendi kapmak için İstanbul’dan fotoğraf paylaşıyor, ortalık yıkılıyor haliyle. Ertesi sabah ben yine de gittim, tek başıma olduğumu umarak. Ama NTV muhabiri arkadaşım da oradaydı. Eğer diğer menajer gece o fotoğrafı paylaşmasa, kimsenin haberi olmasa daha güzel haber olabilirdi.
UKK: Sosyal medya, haber muhataplarıyla iletişimimizi de güzel şekillendiriyor şimdi...
Ahmet Selim Kul : Doğru. Ben hakkımda keyifli bir hikaye dinledim, gülmekten öldüm. Bir arkadaşımın yakın arkadaşı, sevgilisinden ayrılmış ve sonrasında görüşmemişler. Çocuk Van Persie-Fenerbahçe konusu resmileşmeden önce, kıza mesaj atmış; hal hatır sormuş. Kız da bir hayli şaşırmış, uzun zaman sonra mesaj geldiği için. Sonraki mesaj şöyle; ‘Ya senin Habertürk’te çalışan bir arkadaşın vardı. Ahmet Selim’i tanıyor mu acaba? Bir şey sormam lazım.’ Transferi öğrenmek için eski ilişkisini kullanan taraftar… (Gülüyor) Kötü şeyler de oluyor ama bu tarafı çok keyifli….
UKK : Sosyal medya olayı ile ilgili ne diyorsunuz?
Veli Yiğit : Öncelikle riskli bir çizgi. Öfke kontrolünüz yoksa sosyal medya olayına girmeyin derim. Bir anlık sinirle çat bir şey yazıyorsun; geçmiş olsun bitti. Aslında çok büyük bir nimet. Ama bir yandan da sosyal medya yüzünden işinden olan çok sayıda insan var.
Ahmet Selim Kul : Bizim sektörde sosyal medyadan kimseye sallamayacaksın. Bir bakarsın, ileride başına gelir. Mesela, birinin yaptığı haberin yanlış olduğunu bilsem de ses etmem. Çünkü benim de başıma gelebiliyor. Özellikle bu meslektekiler birbirini sosyal medyadan eleştirmemeli.
Yorumlar
Yorum Gönder