Kulüp Televizyonculuğu Hakkında Bilmedikleriniz

 ‘’Doğan Şentürk’ün bana bir lafı vardır; ‘Ekibini oluştururken, müdürlük verdiğin insanların her biri ayrı bir görüşe sahip olsunlar ki doğruyu bul. Tek tip bir ekip yaratırsan sende pusulanı kaybeder, karanlıkta kaybolursun ve yaptığın işten bayır gelmez.’ Artık başta olan insanlar yanında olan insanların kendisine itiraz eden insanlardan seçmeli ki hep birlikte doğruyu bulsunlar.’’
 
 
Bülent Ülgen’in  benim kariyerimde ayrı bir yeri var. Kendime idol olarak kendisini seçmedim ama hayat beni Bülent Ülgen ile tanıştırdı, çalıştırdı. Senden çok şey öğrendim Bülent Ağabey. Bu paragrafı okuduktan sonra; ‘Niye böyle şeyler yazdın? ‘ diye telefon açmasın isterim; o nedenle kısa kesiyor ve 2016 yılında gerçekleştirdiğimiz, aslında müşterek hikayemizin söyleşisini GOAL #TBT köşesinde sizlerle paylaşıyorum.
 
UKK: Bülent ağabey hikaye nereden başladı bilmiyorum ama bu biraz da spor basınını ilgilendiren sohbet olsun istiyorum, alttan gelen nesile de örnek olsun istiyoruz. Benim için özel bir yayın çünkü birlikte çok mesai harcadık. Nereden başlayalım?
 
BÜ: Sondan başlayalım, bir kaç zamandır Beşiktaş kulübünde görev yapıyorum, beraberdik zaten ama sen farklı bir alana geçtin. Hala beraberiz çünkü bizimki gönül ayrılığı değil, iş ayrılığıydı. Öncesine bakacak olursak; Sergen Yalçın ve Bilgin Gökberk’le senin de içinde olduğun ekiple yaptığımız bir ‘Top Sizde’ programı var. Benim de aslında önceki yirmi senemin çıkışı.
 
UKK: En yüksek nokta orası mı?
 
BÜ: Evet orası. Bunu kabul etmek, hakkını yememek lazım. Sen vardın o ekipte, bugün yaptıkların ortada.. Murat Bereket vardı o ekipte, bugün Galatasaray kulübünün iletişiminde çalışıyor, ben Beşiktaş kulübünde görev yapıyorum. Bu ekip iyi bir ekipti. Daha isimsiz bir sürü arkadaşımız hepsi iyi işler yaptılarHep birlikte çok güzel bir noktaya gelmişti program. Tabii Bilgin Gökberk ve Sergen Yalçın isimleriyle beraber iyi yoğurulan, Türkiye’de bence şu an olmayan tarzda bir programdı. Şu an bu tarzda bir program yapılmıyor çünkü hem espri , hem mizah vardı, hem dosya vardı, kişilerin üzerine kurulan işler vardı bir de konuşulması gereken isimlerin çıkıp konuştuğu bir programdı. Yani Galatasaray şampiyon olmuştu, çıkıp Fatih hoca yayıncı kuruluş dahil ilk önce o programa çıkmıştı, o dönemin başkanı Ünal Aysal o çıkmıştı. Atıyorum Beşiktaş’la ilgili çok kritik bir maç sonrası sayın Fikret Orman hiçbir mikrofona konuşmazken stüdyoya paltosuyla gelmişti.. Önemli isimler ağırladık yani.
 
UKK: Neydi yani alamet-i farikası?
 
BÜ: Alamet-i farikası şuydu; sen nasıl eşinle, dostunla, ailenle, arkadaşlarınla ilgi gördüğün, rencide edilmeyeceğin ve kendini tam anlamıyla güvenli hissettiğin bir yerde vakit geçirmek istersen birey olarak, o insanlarda o programı izliyorlardı, tarzını biliyorlardı, oradaki isimlere güveniyorlardı, hiçbir şekilde rezil edilmeyeceklerini, onur kırıcı hiçbir hareket içerisinde olmayacağını biliyorlardı. O dönemin yükselen yıldızıydı orası ama önce Sergen’in hocalığı tercih etmesi bizden sonra ilk kariyeriydi. Onun da hakkını teslim edelim o bize etmişti‘yıllarca televizyon programı yaptım, ilk kez hocalık teklifi geliyor. Burda iki yıl içerisinde öyle allayıp pullayıp ambalaj yaptınız ki, iyi sundunuz ki yaptığınız işlerle, attığınız paslarla…’ Asisti hep Sergen yapardı ama bu sefer biz ona iki sene yaptık. O da sağolsun bunun hesabını gördü. Bilgin ağabey zaten şahsına münhasır, özel bir kişilikti. Zaten gazeteciydi, ters köşe ve iyi bir adamdı. O iyi bir sentezdi yani sana şunu söyleyeyim sorudan soruya atlıyoruz ama normal şartlarda ne düşünürsün bilmem ama Sergen Yalçın ile Bilgin Gökberk bir kahve bile dışarıda içmeyecekken orada iki sezon boyunca beraber program yaptılar. Hepimiz o süreci iyi yönettik. Çok güzel bir iş çıktı ortaya, o örnek bir programdı keşke yıllarca devam etseydi ama kişilerden dolayı zor gözüküyordu. Sergen hocalık yapacaktı, Bilgin ağabeynin ise hayattan başka beklentileri vardı. Kurum da zaten sağolsun daha sonra kışın ortasında yaptığımız iyi işlerin bir mükafatı olarak hayatta hiçbir başarı cezasız kalmaz kuramını işleterek hepimizi kapının önüne koydu. Daha sonra bizim için başka bir hayat başladı. TRT’de Dünya Kupası programı yaptık, Ümit Özat, Gökhan Kubilay ve sevgili Ali Ece ile. Orada zor bir mecrada güzel işler yaptık. Orada da reytingimiz çok yüksekti, çok özel bir iş yapıyorduk. Sonra o süreç bittikten sonra sağolsun sayın başkan Fikret Orman bizleri çağırdı, bir görev sundu. Benim için önemli bir görevdi çünkü ben basın kimliğimle tarafsızlığım haricinde bu işi yapan herkes gibi bir renge sevdalıyım, bir takım tutuyorum ve o Beşiktaş. Bunu hiçbir zaman inkar etmedim ve aksini de söylemedim. Çocukluğumdan beri taraftarı olduğum kulübün, yirmi iki-yirmi üç yıllık basın hayatımın taçlandırılmasıydı Beşiktaş Tv’nin Genel Müdürlüğünü yapmak. Buraya geldik, çok güzel işler yaptık. Beşiktaş televizyonu çok iyi bir yere geldi, bir çıta yükselmesi oldu. Zaten sen de biliyorsun ki bu işi yapan hangi tarafta olursa olsun radyo, televizyon veya gazete, dergi eğer çıta koymuyorsan ve tamam diyorsan orası senin bitişin oluyor zaten. Yaptığın sürece hedefin olması lazım. Benim adıma yoğun, günde on altı saatlik bir tempom var ve konulan hedeflerin gerçekleştirilmesi gibi sürekli çentik attığım bir listem var. Hedefler bitmiyor, Allah bitirmesin.


 
UKK:  Zaten yirmi iki yıl diyorsun ağabey, yaşı söyleyelim çünkü duyan insan yaşlı sanacak.
 
BÜ: Kırklar diyelim. On yedi yaşından beri Şansal Büyüka’nın yanında stajyer olarak başlayan kariyer şimdi buralara geldi. İçinde bulunduğum spor piyasası maalesef birçok tanıdığım insan adın, liyakatın fazla işlemediği bir piyasa olduğu için ben de dahil olmak üzere orta vadede koyduğu hedeflerde değil. Çok daha başka açılımlar olabilirdi ama maalesef son on yıl piyasa içinde küçülmesi, majör kanalların bu işten tamamen çekilmesi, program yapıyorlarsa geç saate atmaları nedeniyle ulusal kanallar bu işten çekildi zaten.
 
UKK: Top Bizde programının reytingi yüksekti ve maliyeti ortada. Bir televizyon kanalı için oldukça düşük maliyetler.
 
BÜ: Karşılığı var bu işin. Ben hiçbir zaman genel müdürlerinin sporun reytingi ve reklam karışılığı yok demesini abesle iştigal bir durum olarak görüyorum. Sen rakamlara benden daha çok hakimsin, Türkiye’deki spor reklam pastası hiç öyle bize spor bitti şeklinde sunulduğu gibi değil, alakası yokMilyar dolarların konuşulduğu bir piyasada, spor programlarının çeşitliliğinin ve kalitesinin çok daha fazla olması gerekirdi ama maalesef majör kanallar çekildi
 
UKK: Şunu hep konuşuyoruz; halk bunu istiyor.. Yani halk düzeyli program istemiyormuş, kavga gürültüyü izlemeye bayılıyormuş gibi, sporun sadece tek bir alanıyla ilgileniyor ve diğer alanları ile ilgilenmiyormuş gibi bir algı var. Dolayısıyla bugün spor programlarında hep kavganın, gürültünün gerek oluşturulan polemiklerin yaygın olduğunu görüyoruz.. Oysa Top Bizde'de başka bir şey yapılıyordu, temiz sohbet vardı. Sadece muhattabını bulup işin aslını sorma gibi bir durum vardı.
 
BÜ: Şimdi şöyle yapalım; sen siyaset, politikayı takip edersin, entellektüelsin takip ediyorsun yani biliyorum. Futbolun olmadığı bir yaşam tarzı var mı dünyada? Uganda, Norveç, Kıbrıs, İngiltere, İtalya… Dünyanın en ilgi çeken işi futbol, tartışmasız. Şimdi durum böyle iken, kesinlikle ben bugün bir televizyon patronu olsam, sonucuna bakmaksızın rakamsal ve reklamsal olarak o gökkuşağının içinde program olarak futbola yer veririm. Demiyorum ki spor programı yapalım, gecenin saat on birinde ekstrem, okçuluk, güreş falan konuşamayabiliriz ama futbol programı her kanalda olmalı. Bunun olmayışına bir anlam veremiyorum. Burada son yıllarda ki belki bilemediğimiz telefon trafikleri, baskılar, başka taraflara çekilmesinden, bundan ötürü belki patron sıkıntıya giriyor. Futbol beğenilmeğinde çok çabuk ulaşılabilecek bir mecra, belki onu düşünüyorlar… Buna başka bir açıklama getiremiyorum. Şöyle bir faşizm içinde olmak istemem; her malın bir alıcısı vardır. Türlü iş olmalı. Yani bugün kavga olan, dekor olan, mizahın olduğu programlar eleştiriliyor fakat bunlarda olmalı. Farklı golcüler var,stoperler var, bekler var. Herkes tek tip olabilir mi? Bunun için programlar da tek tip olmamalı. Ama bakıyorsun düzgün işler yok oluyor, diğerleri ilerliyor. O zaman da hayıflanıyorsun.
 
UKK: Halktan kaynaklandığını düşünenlerden misiniz?
 
BÜ: Yok değilim. Çünkü ben her malın bir alıcı olduğunu düşünüyorum. Yok muydu? Sokakta yürüyemiyorduk Top Bizde’yi yaparken demek ki vardı. Reyting karşılığıda vardı.
 
UKK: Çok yüksek vardı. O dönemde rakiplerinin önüne geçiyordu. İzleyici bunu izliyor ne yapalım? İzleyici kavga gürültü istiyor doğru bir mantık değil, o bir çeşit olarak durabilir kenarda ama o daha çok izleniyor manası taşımaz.
 
BÜ: Bu tartışma programlarının dozajının artmasıyla ilgili hayıflanmasını görüyorum sosyal medyada. O da bana çok reel gelmiyor. Çünkü bu ülkede Kurtlar Vadisi 10-12 sezon yaşadı. Hep konuşuldu biliyorsun RTÜK kaldırsın, silah var vb ama reytinglerde hep birinci geldi, böyle riyakarlık da var. Biz çok eleştirdiğimiz şeyleri de izleriz, bunu unutmamak lazım. Hepsi olsun, herkes yapsın ama müşteri beğendiğini izlesin.
 
 
UKK: Biraz kulüp televizyonculuğu konuşalım mı? Ben kulüp televizyonlarına karşı bir insanım ama iki farklı kulüp televizyonunda da çalıştım, tabii ki bizim işimizi yapanlar için ciddi bir iş kapısı ama aynı zamanda bir kulüp ben kapatıyorum diye karar alsa diğer kulüpler de sanki peşi sıra gideceklermiş gibi külfet olma durumu ve çok ağır sorumlulukları da var. Zor mu?
 
BÜ: Çok zor… Çok keyifli ve çok zor. Gülü seven dikenine katlanır, çok dikenli bir gül kulüp televizyonunu idare etmek, çalışmak herhangi bir şekilde bir parçası olmak… Çok profesyonel olman lazım, bi o kadar da çok amatör olman lazım. Heyecanını kaybetmemen lazım, profesyonellik içerinde kendini farklı bir noktaya konumladığın anda yapamazsın. Ama bir diğer taraftan dışarıda çalıştığım dönemde insanlar kaynak için çok sıkıntı çekiyorlar ya, sen o kaynağın ortasında buluyorsun kendini. Kulüp televizyonları tersten baktığın zaman spor kanalları içinde aslında bir risk. Münhasırlık ilkesine göre yayın yapan, kendi işini kendi üreten, servis eden bir yapı ama her şeyin ilk tadını sen yaşıyorsun… Hiçbir gazeteci antrenmana giremezken sen antrenmandasın. Bu çok büyük bir avantaj hele o renge bir gönül verdiysen… Çok fazla içerik üretmek zorundasın çünkü adı üzerinde burası televizyon. spor programı yapmıyorsun, orada iki spor programı için bir hafta uğraşıyorsun fakat burada elli spor programı için bir hafta uğraşıyorsun. Sen o takımın, o camianın tüm yaşayan organizmasıyla ilgili bilgi toplayıp anında iletmek zorundasın, bu çok büyük bir sorumluluk.
 
UKK: Bir taraftan da haberci Bülen Ülgen yani Top Bizde’de Ünal Aysal’ı, Fatih Terim’i konuk etmiş, Fikret Orman’ı ağırlamış, özel dosyalar, röportajlar açmış, tartışmaların belki öncüsü olmuş haberci refleksleri, heyecanı bir anda daha durgun bir suya girmek gibi… Zorlandınız mı?
 
BÜ: Artık tabii değil ama ilk altı ay o bocalamayı yaşıyorsunuz. Dışarıda başka, burada başka bir hayat var. Daha sonra buradaki hareketlilik, günün nasıl geçtiğini anlamaman, işlerin sürekli çığ gibi artması derken iş bitmiyor. İlk bölümdeki hikaye gibi; hayal ettiğin kadar varsın, bunun sonu yok. Üretmenin sonu yok. O camiaya ait okuyorsun bir süre sonra, o camianın yüzü oluyorsun zaten o takımı tuttuğun için bu senin için bir sıkıntı olmuyor ama ekibini de ona göre dizayn etmen, motive etmen lazım. Kulüp kanalları olmalı ancak 24 saat örgün yayın mı yoksa Avrupa’daki örnekleri gibi Youtube tv mi, içerik mi? Ondan çok emin değilim. Tarzları değişebilir, daha farklı hedefler koyulabilir ama kulüp televizyonları kapanmalı fikrine karşıyım. Niye kapansın sonuç olarak. Bizden örnek vereyim; Beşiktaş hentbol Türkiye’de en başarılı branş. İddia ediyorum futbol, basketbol diğer tüm branşlar arasında en istikrarlı branş hentbol. Alınmadık kupa kalmamış, Şampiyonlar Lig’ine çıkış var. Bu haberi ulusal medyada nasıl vereceksin? Yer bulabiliyor mu? Alt yapı programlarımız var, o gençlerin ailelerini motive etmen lazım. Kim yer veriyor alt yapı maçlarına? Bir kamu hizmeti yapıyorsun. Sen kenarda köşede kalmış, kamuoyunda yer almamış, insanların merak ettiği, bırak insanları o branşta oynayan insanların ailelerinin motivasyonları için onlarla, maçlarıyla ilgili içerikler yaparak onlara da değer katıyorsun. Sen aslında kendi cevherini pazarlıyorsun. Sırf bunu için bile bütün kulüp televizyonları var olmalı.

Yorumlar