Aykut Kocaman Kendisiyle Çelişiyor

Sezon artık bitiyor. Zorlu dokuz ayda, Fenerbahçe hep ziveye yakın durdu, ancak kimseyi memnun edemedi. Sıkıntılı süreçleri fazla, memnuniyetsizliği yoğun bir dönem bitmek üzere. Fenerbahçe’nin genel durumunu yorumlamak için, Aykut Kocaman’ın geçtiğimiz haziran ayındaki açıklamaları yardımımıza yetişebilir. Yıpranan, psikolojisi bozulmuş, özgüveni düşmüş bir takım teslim alan tecrübeli teknik adam, üstüne bir de Uefa kriterleri zorluğuyla yola çıkarken, bazı durum tespitleri yapmıştı. Sezon biterken, aslında Kocaman’ın tespit ettiklerini çözme konusunda pek yeterli olamadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Bu nedenle meseleye bu yönüyle bakmak gerekir düşüncesindeyim. Hemen örnekleyeyim.


Aykut Kocaman haziran ayında ‘Fenerbahçe taraftarıyla güçlüdür. Tribünlerde büyük bir tepki var, bunun nedenini bulmak lazım. Taraftarsız bir Fenerbahçe atlar, zıplar bu kadar olur’ açıklamasını yapmıştı. Üstünden neredeyse bir sene geçtikten sonra Fenerbahçe teknik direktörü gazetecilerle sohbet ederken, en büyük eksikliğin içerdeki maçlarda bütünlüğün sağlanamaması olduğunu söyledi. Belki Kocaman haklıydı, hatta rakamlar da sarı-lacivertlilerin iç saha performansının yetersizliğini gözler önüne seriyordu. Ancak sorunun giderilmesine yönelik tek adımın atılamamış olması da ilginç. Sebebi, tribünlerin gerçek taleplerine kulak tıkanması olabilir mi? Bu konu başlı başına bir yazı konusudur, ekleyip, devam edeyim.

Fenerbahçe taraftarı son dört sezonda tek kupa sevinci yaşamadı. Şampiyonluk yaşadığı 2013-14 sezonunda takımın başında Ersun Yanal vardı. O yıl sarı-lacivertliler 74 gol kaydetmişti. Şimdi ise 75 gollü bir takım var. Ancak yine de taraftar takımın genel havasından pek memnun değil. Dediğim gibi, pek çok sebep daha sıralanabilir lakin, Aykut Hoca’nın haziran ayında göreve gelirken, yaptığı tespit üzerinden bir yorum getirmek mümkün. ‘Takımlar artık karma haline geldi. Topa sahip olacaksın, çok çabuk hücum edeceksin, ve set hücumdan ziyade direkt hücuma geçiş var artık.’ diyordu Kocaman. Oysa takımı bir o kadar yavaş hücum ediyor, orta sahadaki pas trafiğinin yavaşlığı, ortada gol sayısı istatistiği net bir şekilde gözükmesine rağmen kimseyi memnun etmiyordu. Ersun Yanal’ın 2013  yılındaki şampiyon takımı, bugünkü kadrodan daha az gol atmasına rağmen, rakipten daha çabuk top kapan ve çok daha direkt oynayan bir takım olduğu için taraftardan daha fazla teveccüh gördü. O takım daha enerjik, daha iştahlı göründü hep. Yani Aykut Kocaman, kendi sözlerine muhalif bir anlayışın kurbanı oldu.

Aykut Hoca’nın bir önceki döneminde takımın bir ücret politikası vardı. Takımın ücret tavanı üç milyon euro idi. Ancak bu sezon, tüm maddi sıkıntılara rağmen, bu konuda bir denge gözetilemedi. Öyle ki, Kocaman’ın tüm sezon boyunca asıl oyuncu olarak görmediği Valbuena yıllık 3.3 milyon euro maliyetle transfer edildi.

Valbuena demişken…  Geçtiğimiz sene haziran ayında Aykut Kocaman basına şu açıklamayı yapıyordu: ''Valbuena üst düzey bir futbolcu. Fransa’da milli seviyede bir oyuncu. Ama hala futbola yeni başlamış gibi. Heyecanlı ve arzulu. Son ana kadar bırakmayan bir oyuncu. Kuyt gibi…’’ Fenerbahçe tribünlerinin en sevdiği isim kısa süre öncesine kadar Dirk Kuyt’tı. Pek çok taraftarın sırtına geçirdiği formadan da görebilirdiniz bunu, Kadıköy’de izlediğiniz bir maçta da tanık olabilirdiniz. Ve geçmiş dönem takımının en önemli parçasıydı Kuyt, ilerlemiş yaşına rağmen. Oysa Kuyt’a benzetilen Valbuena, taraftarın heyecanlanacağı kadar süre alamadı. Tribünler çok istemesine rağmen, onu sahada istediği süre kadar izleyemedi. Yine haziranda ‘Yıldız oyuncu yükü çeken futbolcudur.’ diyordu Kocaman. Oysa Valbuena takımın skortif yükünü üstlenmesine rağmen görmezden gelindi. 

'Ben de yıldız oyuncuydum. Kendime yapılmasını istemediğim şeyi, başkasına yapmadım. ‘ demişti Kocaman. Ancak Valbuena’nın neredeyse tüm sezon suratına bakmadı. Her ne kadar, onu senaryonun bir parçası olarak kullandığını göstermeye çalışsa da bu durum kimseye inandırıcı gelmedi. En başta da Valbuena’ya. Fransız futbolcu zaman zaman üstü kapalı olarak da bu durumu dile getirdi. Takımın yıldızı olma vaadiyle yüksek bütçeyle transfer edilen bir oyuncunun, yardımcı oyuncu ödülüne tama etmeyeceğini Kocaman hesap edemedi.

Bu arada bir ekleme yapayım; Aykut Kocaman düşme hattındaki takımlara 4 puan verdiklerini söyleyerek, şampiyonluğun nasıl kaçtığını izah etmeye çalışmış. Ama bir maçı atlamış. Deplasmandaki Galatasaray maçı… O maçta, devre arasına üç sarı kartla giden bir rakibin üstüne biraz daha giden Fenerbahçe, 53. dakikada bir sarı kart, ve 73’te bir kırmızı kart ile rakibinin oyununu kilitlemişti. Ancak o güne kadar ligin en fazla faul alan oyuncusu Valbuena Kocaman tarafından oyundan alınmıştı ! Üstelik duran top becerisi de ortada olan Fransız için Kocaman, maçtan sonra; ‘’ Rakibin eksileceğini öngöremezdim.’ demişti. Muhasebe yapılırken ve Valbuena konuşulurken bu konuyu da eklemeyi unutmamak gerekir.

Sezona yıkık dökük bir psikolojiyle başlayan camiayı ayağa kaldıracak yegane konu, yeni ve başarıyı getireceğine inanılan isimlerin takıma monte edilmesiydi. Neto’dan, Isla’ya, Janssen’den, Guiliano’ya pek çok isim bu talebi karşılamak için takıma katıldı. Ancak transfer verimliliği konusunda düşük bir sezon geride kalmak üzere. Takıma katılan isimlerin büyük çoğunluğu teknik heyeti de memnun etmedi. Kocaman’ın vazgeçilmezi Dirar gibi isimlerin de katkısı doğru anlatılamadı. Sahada en iyi yer tutan, merkezi kapamaya yardımcı ve isabetli ortalarıyla dikkat çeken Dirar, yuhalandığı bir maçta kısa sürede takımına galibiyet getiren isim oluyordu. Sezonun özeti kabul edebileceğimiz bir durum.

Bir de çift ön libero düzeni var elbette. Bu konuda, Vitor Pereira’nın kulaklarını çınlatmak gerekiyor. Onun bıraktığı kötü miras ve intibah Aykut Kocaman’a çok çektirdi. Oysa, deneyimli teknik adam Josef ile Topal’a farklı rolleri başarıyla uygulatmış, özellikle Portekizli futbolcu takımın en verimli oyuncusun dönüşmüştü. Ancak, teknik heyet bunu anlatmayı bir türlü başaramadı. İki oyuncudan en az biri takımdan ayrılmadan da, bu mümkün olmayacak gibi görünüyor.

Haziran ayında, benim işim yarışmacı bir adam olmak, teknik direktörlük’ diyordu. Farklı rolleri oynamanın kendi işi olmadığını belirtiyordu. Oysa bir sezon boyunca kendisini, sportif direktör, basın sorumlusu, futbol şube sorumlusu ve hatta bazen başkan rolleriyle izledik. Bu, elbette kendi tercihi değildi ancak yalnız bırakılması Kocaman’ı ve takımını yıpratan en önemli noktaydı. 

Bu sezon Fenerbahçe ligi şampiyon da üçüncü de bitirebilir. 90 dakikalık bir sürenin sonund her şeyi göreceğiz. Ancak sonuç ne olursa olsun, sarı-lacivertlilerde yönetimin ve özellikle teknik heyetin muhasebeyi iyi yapması şart. Şayet, durumlar net şekilde anlaşılabilir, temel davranış biçimleri alınan dersle doğru zemine oturtulursa, Fenerbahçe aynı kadroyla, aynı teknik ekiple bile önümüzdeki sene şampiyon olur. Aksi durumda ise, yıllara yayılan bu olumsuz camia psikolojisi çözülebilecek gibi görünmüyor.

Yorumlar